RUH
DİYETİ
Kilo Vereceksin Ruhundan Da Verirsen
Uzun
koridordan ve birkaç parmaklıklı kapıdan geçtikten sonra, görüşme salonuna
ulaşmıştım. Bunun için çok uzun süre bekledim. Gerçek bir seri katille röportaj
yapmak için… Ellerim terliyordu.
Boğazımda da düğüm oluştuğunu hissediyordum. Heyecanlandığımda hep böyle
hissederim. Önümdeki gardiyan son kapıyı da açtı. Bana döndü, gözlerimin içine
baktı.
“ Sizi
izliyor olacağız. Saldırırsa müdahale ederiz.”
Onu başımla
onayladım. Açılan kapıdan içeri girdim. Kapı ardımdan, gürültüyle kapandı.
Karşımdaydı. Türkiye’nin bilinen ilk seri katili… Bir kadın olması ne tuhaf
diye geçirdim içimden. Başını önüne eğmiş, ellerine bakıyordu. Saçları hafif
seyrekleşmişti. Oturduğu sandalyeye zor sığıyordu. Yavaşça başını kaldırdı ve
gözlerini gözlerime dikti.
“ Oturmayacak
mısın?” Dedi. Ses tonunda hafiften bir hoşnutluk sezdim. Orada olmamdan ve
belli ki ondan ürkmüş olmamdan hoşnuttu. Kendimden utandım. Bu röportaj için
aylarca uğraşmıştım ve şimdi karşısında öylece dona kalmıştım. Yavaşça yürüyüp,
temkinlice karşısındaki sandalyeye oturdum. Konuşmak istiyordum ama bir yandan
da korkuyordum. Ağzımı açtığımda sesim çıkmayacakmış gibi hissediyordum kendimi.
“ Kabul
ettiğiniz için teşekkür ederim.” Diyebildim. Sesim tahmin ettiğim gibi,
olduğundan daha kısık çıkmıştı.
“ Bana
fikrimi sormadılar aslında. Ama önemli değil. Anlatacaklarımı herkesin
öğrenmesini istiyorum. Gerçi hâkim pek inanmadı ama belki ülkenin geri kalanı
inanır.”
“ Suçsuz
olduğunuza hala inanıyor musunuz?”
“ Evet, çünkü
suçsuzum.”
“ Sizin
öldürdüğünüze dair…” Cümlemi tamamlayamadan konuşmaya başladı.
“ Onları ben
öldürmedim demedim. Sadece suçsuzum dedim.”
“ Kendinizi
bize tanıtır mısınız Ayda Hanım?” Sesim o kadar cılız ve titrek çıkıyordu ki,
gülmeye başladı.
“ Benden
korkmana gerek yok. Sana saldıracak değilim.”
“ Korku değil
de heyecanlıyım diyelim.”
“ Senin adın
ne?”
“ Taylan
Gün.”
“ Memnun
oldum Taylan Gün. Ben de Ayda Zafer. Seri katil olmadan önce, bir dergide
çalışıyordum. Hayatımdan memnundum. Ailemle yaşıyordum. Şişli de. İş yerim de
yakında sayılırdı. Arkadaşlarım tarafından sevilirdim. Eğlenceli ve merhametli
biriydim.”
“ Peki, ne
oldu?”
“ Ne oldu da
bu hale geldim? Anlatacağım. Ama bana söz ver. Ne anlatırsam, ön yargısız, hadi
canım demeden inanacaksın. Dinleyeceksin demiyorum, inanacaksın da. Yoksa
bunları anlatmamın hiçbir anlamı kalmaz.”
“ Tamam, size
inanacağıma söz veriyorum.” Dedim. Aslında bunu söylerken içten değildim elbette.
Karşımda psikopat bir katil duruyordu. Eminim anlatacakları da kendini haklı
gösterecek, kafasında kurguladığı şeyler olacaktı ama dinlemek için
sabırsızlanıyordum.
“ Dediğim
gibi, sıradan ama mutlu bir hayatım vardı. Bir tek sorun dışında kafama taktığım
hiçbir şey de yoktu. Fazla kilolarım… Bilinen tüm diyetleri denedim. Ama bir
türlü istediğim kiloya ulaşamadım. İstediğim kıyafetleri giyememek, istediğim
gibi görünememek beni çok mutsuz ediyordu. Bir de çalıştığım dergi, moda
dergisiydi. Neler hissettiğimi az çok tahmin ediyorsundur. Bir gün, internette
bir ilan gördüm. Ruh Diyeti… Bir bu eksikti dedim. Her şeyin diyeti çıktı ve
ben de denedim. Şimdi de ruh diyeti diye bir şey uydurmuşlardı. İlanda, kilo
vermek garanti yazıyordu. Ve yediklerimi değiştirmeden yani aslında diyet bile
yapmadan zayıflayabilecekmişim. Merak ettim. Her şeyi denemiştim, ne kaybederim
ki dedim ve ilandaki adrese gittim.”
“ Nasıl bir
yerdi?” Dedim. Anlatırken, gözlerini bir noktaya kilitleyip, öylece kalıyordu
ve bu görüntü beni cidden korkutuyordu.
“ Bir yoga
salonuna benziyordu aslında. Hafif loştu. Küçük lambaların içinde mumlar
yanıyordu. Daha doğrusu, onları mum sanmıştım. Uzak doğulu bir kadın, yüzünde
kocaman bir gülümsemeyle karşıladı beni. Loş koridorun iki yanı, bu küçük mum
lambalarıyla aydınlanmıştı. Oradan geçip odasına girdik. Tahminimde
yanılmıştım. Çok kalabalıktır diye düşünmüştüm ama içerde sadece üç kişi vardı.
Kadın bana eliyle koltuğu işaret etti. Oturdum ve onu dinlemeye başladım. Ruh
diyeti denen şey, bir çeşit yemek listesi değildi. Aslında bir diyet de
değildi.”
“ Neydi?”
“ Eline,
şeffaf, on santim uzunluğunda ince bir boru aldı. Bana onunla ruhumdan bir
parça alacağını, koridorda gördüğüm lambalardan birine koyacağını ve istediğim
kiloya ulaştığımda da ruhumun küçük bölümünü geri alacağımı söyledi.”
“ Yok artık.”
Dedim. Böyle bir tepki vermem doğru değildi. Ama kendimi hikâyesine öyle
kaptırdım ki, birden nerede ve neden bulunduğumu unuttum.
“ Ben de öyle
dedim. Bir çeşit şaka ya da para tuzağı olduğunu düşündüm ve gitmek için ayağa
kalktım. O sırada, orada bulunan adam bana cep telefonundan eski halinin
fotoğrafını gösterdi. Neredeyse otuz kilo vermişti ve bunun sadece iki ayda
olduğunu, istediği her şeyi yediğini, spor yapacak diye kendini paralamadığını
söyledi. Kadın o parlak lambalardan birini getirdi. Üzerinde isim yazılıydı.
Aynı ince çubukla, içindeki parlak şeyi adamın ağzına üfledi. Bana döndü ve
hepsi bu dedi. Türkçesi biraz bozuktu ama yine de iyi anlaşılıyordu. İşte hepsi
bu. En etkili yöntem, asla pişman olmayacaksın. Koridor, ruh diyeti için
gelenlerin, ruhlarıyla doluydu. Daha doğrusu ruh parçalarıyla.”
“ Ruh parçası
neye benziyordu?”
“ Yoğun bir
ışık kütlesi gibi, renkli değil ama ışıklı. Işıklı bir duman gibi aslında.
Onları renkli lambaların içine koyunca da o lambanın rengiyle etrafı
aydınlatıyorlardı. O görüntü öyle güzeldi ki, görmen gerekir, anlatmak yetmez.
Benimle beraber odada bulunan iki kadın, hemen işlem yaptırmak istedi. Çekik
gözlü kadın, yani oranın sahibi, isimlerini küçük lambaların üzerindeki
kâğıtlara yazdı ve onların da ruhlarından küçük bir parça alarak, lambalara
koydu.”
“ Siz de
yaptırdınız mı?”
“ Hayır. Ben
istemedim. O ışıklı koridordan hızla geçip eve geldim. Bana saçma geldi ve
korktum da. Birkaç gün sonra, orayı ve gördüklerimi unuttum hatta. Eski
diyetime, sabah koşularıma geri döndüm. İşe yarıyorlar mıydı? Pek sayılmaz ama
en azından içim rahattı.”
“ Sonra ne
oldu?”
“ Sonra, onu
gördüm. Bir camekânın arkasında, cansız mankenin üzerinde. İçine girmek için
can attığım, uzun, siyah bir elbiseydi. Sırtı açıktı. İki hafta sonra,
çalıştığım derginin partisinde giyebilirdim. Tabii içine girebilseydim. Ama
giremedim. Neredeyse iki beden küçüktü. Yine de satın aldım. Bir saat boyunca,
o elbiseye bakıp düşündüm. Hayatımda hiçbir zaman, istediğim şeyi giyemediğimi,
bir kez olsun böyle bir elbiseyle, etrafta süzülmenin nasıl bir his olacağını
düşündüm. Ve ertesi gün, o diyet merkezine gittim.”
“Ruhunuzu
verdiniz mi?”
“ Evet, Juon,
merkezin sahibi olan uzak doğulu kadının adı buydu, büyük bir bölümünü alırsa
öleceğimi söyledi ve ekledi. Korkma, bu küçük çubukla sadece küçücük bir parça
alıcam. O elbisenin içine girmeyi öyle çok istiyordum ki, kabul ettim. Üstelik
istediği ücret de fazla değildi. Benden gözlerimi kapatmamı istedi. Çubuğun
ucunu dudaklarımın arasına yerleştirdi ve hafifçe üfle dedi. Ben de üfledim.
Gözlerimi açtığımda, renkli lambanın içindeydi ruhumun parçası.”
“Buna
inandınız mı?” Dedim. Çok saçma gelmişti bana.
“ Aslına
bakarsan önce inanmadım. Gerçi üflerken içimden, ta derinlerden bir şeyin,
sökülüp alındığını hissettim. Tam göğsümün ortasında, sanki küçük bir boşluk
açıldı. Hatta işlemden sonra ilk orama dokundum. Juon, böyle hissetmemin normal
olduğunu, kısa süre içinde geçeceğini söyledi. Lambanın üzerine adımı yazdı ve
benim ruhumu da diğer ruhların yanına, koridordaki duvara astı.”
“
Zayıfladınız mı peki?”
“ Hemen değil.
Aradan birkaç gün geçti. Yediklerime dikkat etmeye ve spora devam ettim. Hiçbir
şey değişmedi. Ben de yine yanıldım, üstelik bu sefer aptal yerine konulup,
kandırıldım diye düşündüm. Diyeti de bıraktım, spor yapmayı da. Canım ne
isterse yedim, içtim. Aldığım elbiseyi dolaba kaldırdım. Nasıl olsa hayatım
boyunca giyemeyecektim. Kendime de eziyet etmemin bir anlamı yoktu. Aradan iki
gün geçti. İş arkadaşlarımdan biri ‘Ayda, sen zayıfladın mı?’ Diyene kadar,
zayıfladığımı anlamadım bile. Hemen tartıldım. İki günde altı kilo vermiştim.
Üstelik ne istersem yiyerek.”
“ Yani işe
yaradı?”
“ Hem de
nasıl yaradı. Bir haftanın sonunda, iki beden zayıfladım. Partide aldığım,
siyah elbiseyi giydim. Rüya gibiydi. Öyle güzeldim ki, dergide bana bakmayan
erkeklerin tamamı, o gece bana kur yaptı. Randevu kopartmak için birbirleriyle
yarıştılar. Juon, üç hafta demişti ama iki haftanın sonunda, istediğim kilodan
da daha fazla vermiştim. Hatta artık, fazla zayıf bile görünüyordum denebilir.
Bak burada bir resmim var.”
Ellerini
kaldırınca, içeri girdiğinde nereye baktığını anladım. Yanında zayıf halinin
fotoğrafı vardı. Sanırım bahsettiği elbise de üzerindeydi. Gerçekten zayıf ve
çok güzel görünüyordu. Hatta önce o, olduğuna inanmadım. Dikkatlice baktım
fotoğrafa, sonra da karşımda oturan kadına baktım. Ne yüzü, ne vücudu ne de
bakışları benzemiyordu. Asıl dikkatimi çeken, yüzündeki ifadeydi. Fotoğraftaki
kadın, gülümsüyordu, iyi biri olduğu belliydi. En azından karşımda oturan kişi
gibi bakmıyordu. Anlatması güç ama karşımda, içine iblis girmiş biri vardı
adeta. Sesli nefes alışı, dik ve vahşi bakışları, yüzündeki, tuhaf ifadeyle bu
kadın beni gerçekten dehşete düşürüyordu.
“ Evet,
öyleydim.” Dedi. Hafifçe gülümsedi. Elimden fotoğrafı aldı. Yine ellerinin
altına sakladı.
“ Üç haftanın
sonunda, Juon’un yanına gittim. Bana harika göründüğümü söyledi. Bunu o
zamanlar herkes söylüyordu. Ona sarıldım. O kadın hayatımı değiştirmişti.
Aslında evet, hayatımı tamamen değiştirecekti ama ben daha farkında değildim.
İçinde ruhum olan lambayı getirdi. Aynı çubuğu aldı ve yine dudaklarımın
arasına yerleştirdi. Gözlerimi açtığımda, göğsümün ortasındaki o tuhaf boşluk,
dolmuştu. Bana eskisi kadar olmasa da yediklerime dikkat etmemi, kilolarımı
geri almamamı söyledi. Çünkü bu diyet, sadece bir kez yapılabiliyordu. O günden
sonra, yine yediklerime dikkat etmeye ve spora başladım. Verdiğim kiloları geri
almamalıydım. Güzel ve alımlı olmak, popüler olmak, hayran bakışları üzerinde
hissetmek çok güzeldi.”
“ Cinayet
işlemeye ne zaman başladınız?”
“ Hemen
değil. Altı ay kadar, bu mutlu dönemi yaşadım. Yeni arkadaşlarım oldu. İş
yerinde terfi bile ettim.”
“ Sırf zayıf
ve güzel görünüyorsunuz diye mi?”
“ Sırf ondan
değil ama büyük etkisi oldu tabii. Kendime güvenimin gelmesi, işime de yansıdı.
Daha göz önünde olmak istedim, dikkat çektim. Bu da başarılı olmamı sağladı.
İlk kez, bu kadar mutluydum. Rüya da gibiydim ama ne yazık ki kâbusmuş.”
“ Ne oldu?
Nasıl anladınız?”
“ Bir gün,
spor salonunda, soyunma odasındaydım. Lavabodayken, içeri küçük bir kız girdi.
Spora gelenlerden birinin çocuğuydu. Beş yaşlarındaydı. Ben üzerimi
değiştirmiş, çıkmaya hazırlanıyordum. Günlerdir, içimde bir şeylerin
eksikliğini, daha doğrusu açlığını hissediyordum. Yiyemediğim tatlılar,
yemekler, abur cuburdur diye düşünüyordum ama değildi. O küçük kızı görünce, onu
öldürmeyi öyle çok istedim ki, bu hissi tarif etmem imkânsız.”
“ Öldürdünüz
mü peki?”
“O gün değil.”
Bunu
söyledikten sonra, gözlerinin parladığını gördüm. Zevk alıyordu. Öldürmekten,
öldürmüş olmaktan gururlanıyordu. Bakışından onu tebrik etmemi beklediğini,
hissettim.
“ İlk
cinayetinizi nasıl işlediniz?”
“ O küçük
kıza karşı hissettiklerimden paniğe kapıldım. Onu parçalamak, canını yakmak,
yok etmek istemiştim. Neden böyle bir şey istediğimi anlayamadım tabii. O
zamanlar bir sevgilim vardı. Evde yalnızdık. O tuhaf istek yine, tüm şiddetiyle
bedenimi sarmıştı. Neler olduğunu hala tam hatırlamıyorum aslında. Kesik kesik
görüntüler var aklımda. Mutfaktan bir bıçak aldım ve boğazını kestim.”
“ O uyurken
mi?”
“ Hayır,
uyanıktı. Gözlerimin içine bakıyordu. Bana karşı bile koydu. Ama çok güçlüydüm.
Onu tek elimle tuttum ve boğazını kestim.”
“ Sonra ne
yaptınız?”
“ Doydum. Tabii
o an için. O korkunç açlık hissi, geçti. O anın tadını çıkardım. Yerde yatan
kurbanımı izledim bir süre. Sonra, o doyum yavaş yavaş kendini paniğe bıraktı.
Ben ne yaptım? Dedim. Bunu nasıl yaparım? Dedim. Cesetten kurtulmam
gerekiyordu. Evininin dolabına sürükledim onu. O an için aklıma sadece bu
geldi. Evden koşarak uzaklaştım. Evime geldim ve saatlerce ağladım.”
“ O zaman
psikopat değilsiniz. Duygularınız var. Vicdanınız da.”
“ Vardı. O
zamanlar.”
Yine, korkunç
bakışlı gözlerini dikti gözlerime. Haklıydı, karşımdaki bu yaratıkta duygu
olamazdı.
“ İkinci
kurban kimdi?”
“ Annem ve
kız kardeşim.”
“ Aileni mi
öldürdün?” Artık karşımdaki yaratığa siz demiyordum. Bunu bilmiyordum. Ölenler
arasında ailesinin de olduğunu duymuştum ama inanmamıştım aslında. Oysa o,
oldukça rahatça anlatabiliyordu.
“ Evet,
öldürdüm. Çünkü o sırada, onlar yanımdaydı. O açlık hissi geldiğinde, kim
olursa, onu öldürmek istiyordum. Ve gece geldi. Önce kız kardeşimi, sonra da
annemi doğradım. Artık cesetleri saklayacak şansım kalmamıştı. Birkaç eşyamı
alıp kaçtım.”
“ Nereye?”
“Bir
arkadaşımın evine. Tabii onu da öldürdüm. Neredeyse her gün birini
öldürüyordum. Spor salonunda o küçük kızı da, tuvalet kabinine sokup, boynunu
kırdım. Sonra da kaçtım. Güvenlik kamerasına yakalandım. Sanırım, onu orda
öldürmem hataydı.”
“ Öldürmen
değil de, orda öldürmen mi hataydı?”
“ O isteğe
karşı koyamıyordum. Çok güçlüydü ve öldürünce aldığım haz çok büyüktü. Bana
neler olduğunu anlayamıyordum. Öldürdüklerim için, artık hiçbir şey
hissetmiyordum. Sadece yeni bir kurban arıyordum. Onu öldürünce de bir
başkasını. Sonra aklıma ruh diyeti geldi. Ondan sonra böyle olduğumu fark
ettim. Juon’a gittim. İçime koyduğu şey, her neyse bana ait değildi. Bir çeşit
iblis ya da bir katilin ruhunu koymuştu. Bunu kabul etmedi. Ama sıkıştırınca,
karıştırmış olabileceğini, Türkçe okurken bazen hata yaptığını ve benimki
yerine başkasının ruhundan parçayı içime koymuş olabileceğini söyledi.”
“ Bunu
düzeltebilir miydi?”
“
Düzeltemezdi. Aynı işlemi iki kez yapamıyordu. Benim ruhumun nerede olduğunu da
bilmiyordu.”
“ Onu da
öldürdün mü?”
“ Tabii ki
öldürdüm. Sonra da ruhumu aramaya başladım. Her gördüğüm adamda ya da kadında,
bana ait olan ruhu aradım durdum. Sonra da onları öldürdüm.”
“ Toplam kaç
kişiyi öldürdün?”
“ Yirmi üç.
Sonra da yakalandım. Yakalanırken bile bir polisi öldürmeyi başardım. Çünkü çok
güçlüydüm. İçimdeki şey her neyse beni çok güçlü bir yaratığa çevirdi.”
Dinlediklerim
inanılacak gibi değildi elbette. Bu kadının deli olduğunu ve bunları
uydurduğunu düşündüm. Düşüncemi hissetmiş olmalı ki, bana bakıp konuştu.
“ Bana
inanmadığını biliyorum. İnanılacak gibi değil, haklısın. Benim başıma gelen bu.
Beni, bir canavara dönüştüren, denediğim saçma bir diyet. Üstelik burada
verdiğim kiloları da geri aldım. Acıktıkça yedim, yedikçe şiştim. Çünkü burada
kimseyi öldüremiyorum. Öldüremedikçe de yemek yiyorum.”
Yine
gözlerimin içine baktı. Onun için üzüldüm. Hastaydı ve kendince bir hikâye
uydurmuştu. Bu dinlediğim en saçma hikâyeydi. Bu kadın, iflah olmaz bir
caniydi. Kendini rahatlatmak ya da hapisten kurtulmak için bu ruh diyeti
hikâyesini uydurmuştu. Ben yine de anlattıklarını yazacaktım.
“
Anlattıklarınız için çok teşekkür ederim.” Dedim ve ayağa kalktım. Başını
kaldırıp bana baktı.
“ Bana
inanmıyorsun değil mi?”
“ Benim
inanmam önemli değil. Ama harfi harfine yazacağım, emin olun.”
“ Ama ben çok
açım…” Dedi ve sandalyesinden üzerime fırladı. Elleri boynumu kavramıştı. Yere
düştük. Boynumun etrafında demirden kelepçeler olduğunu hissettim. Git gide
sıkılıyorlardı. Çok güçlüydü. Daha önce bu kadar güçlü bir kadına
rastlamamıştım. Gözlerini gözlerime dikmiş, gülümsüyordu. Bağırmaya çalıştım
ama ses çıkaramadım. Gözlerine baktığımda, içinde şeytan olduğunu düşündüm.
Haklıydı, o insan olamazdı. Kapının açıldığını ve iki gardiyanın içeri
girdiğini duydum. Ellerindeki coplarla, sırtına ve kafasına vurdular.
Kafasından kan akmaya başladı ama yine de boynumu sıkmaya devam etti. Sonunda
bir silah sesi duydum. Kadının elleri boynumu bıraktı ve yere düştü, ben de
bayıldım.
Uyandığımda,
hala zorlukla nefes alıyordum. Ayda’yı bayıltıcı silahla vurmuşlardı. Bu ilk
saldırısı değildi. Boynumun iki yanında, kocaman morluklarla eve döndüm.
Ayda’yı ve anlattıklarını düşündüm. Gece rüyamda, hala elleri boynumdaydı.
Ertesi gün
bahsettiği ruh diyeti olayını araştırdım. Haklıydı. Kısa süreliğine,
Nişantaşı’nda böyle bir yer açılmıştı. Ancak sahibi Juon öldürüldü diye değil,
dünyada çeşitli sorunlara neden olduğu ve şikâyetler aldığı için, tüm ruh
diyeti merkezleri kapatılmıştı. Ayda’nın anlattıklarını olduğu gibi yayınladım.
Türkiye’nin ilk seri katilinden ve neden katil olduğunu düşündüğünden
bahsettim. Çoğu kişi yalan söylediğini düşündü elbette. Ben kararsızdım.
Boynuma saldırmadan önce, ben de uydurduğunu düşünsem de, şimdi haklı
olabileceğine inanıyordum. Sıradan bir kadının böylesi bir caniye dönüşmesine
hiç bir neden yoktu. Röportaj yayınlandıktan birkaç gün sonra, biri benimle
görüşmek istediğini ve özel bir konu hakkında konuşacağımızı söyleyen bir mesaj
bıraktı. Söylediği yere gittim. Siyah pardösü giymiş, kırk beş yaşlarında, iyi
görünüşlü bir adamdı. Tokalaştık. Adının Ayhan oluğunu söyledi ama soyadını
söylemedi.
“ Benimle
konuşmak istediğiniz konu ne?” Dedim. Çayımı yudumlamadan önce.
“ Ayda,
hakkındaki yazınızı okudum. Oldukça tepki çekti. Onu haklı çıkarmaya
çalıştığınızı düşündüler.”
“ Evet, ama
ben sadece konuştuklarımızı yayınladım. Maktul yakını mısınız?”
“Hayır, ama
yanıldığınız bir konuda sizi uyarmak istedim.”
“ Bakın Ayda
Hanım anlattı ben de yazdım. Kimseyi haklı göstermek gibi bir çabam yok.
Sonuçta o bir seri katil ve hiçbir şey bunu değiştirmeyecek.”
“ Evet, bir
seri katil ama Türkiye’nin ilk seri katili değil.”
Adamın
gözlerinde, Ayda’nınkilerde gördüğüm aynı gururlu ifadeyi gördüm.
“ Nereden
biliyorsunuz?”
“ Çünkü
Türkiye’nin ilk seri katili benim. Ayda ile tanışana kadar da öyleydim. Aslında
onunla hiç tanışmadım. Sadece aynı diyet merkezine gittim.”
“ Nasıl
yani?”
“ Hayatım
boyunca birilerini öldürdüm. Bu içimden gelen bir çeşit açlık hissi gibiydi.
Öldürmeden geçmezdi. Engellemek için sürekli yemek yedim ve şişman bir adama
dönüştüm. Öldürmeye olan açlığımsa hiç geçmedi. Bir gün “ Ruh Diyeti” diye bir
şey duydum ve denemeye karar verdim. Ruhumu geri almaya gittikten sonra da,
artık öldürmek istemediğimi fark ettim. Artık bir cani değildim. Ne olduğunu,
nasıl düzeldiğimi anlayamamıştım. Ta ki sizin haberinizi okuyuncaya kadar… Ayda
ile ruhlarımız karışmış olmalı. Benim ruhumdan küçük bir parça ona, onunki de
bana geçmiş. Bu beni normal bir insan yaparken, onu bir caniye dönüştürmüş.”
Adamı şoke
olmuş halde dinledim. Ayda haklıydı. Yalan söylemiyordu demek.
“ Bunu bana
neden anlatıyorsunuz?”
“ Çünkü kötü
de olsa, ilk olmak önemlidir Taylan Bey. Ben ilk seri katilim Ayda değil. Belki
bunu tüm ülke bilmeyecek ama en azından siz bileceksiniz. Bir kişi bir
kişidir.”
Yüzünde,
tuhaf bir gülümseme ve gurur ifadesi vardı. Nasıl bir insan katil olduğu için
övünebilirdi ki.
“ Artık
kimseyi öldürmüyor musunuz?”
“ Hayır,
çünkü artık böyle bir istek duymuyorum. Bu arada polise gitmeye yeltenmeyin.
Hiçbir şey ispatlayamazsınız.
“Ama Ayda, o
ne olacak?”
“Cezasını
çekecek. Sonuçta o bir seri katil. Ama ilk seri katil değil.”
Gülümsedi.
Masada duran şapkasını başına taktı. Yavaşça masadan kalktı ve gitti.
Arkasından öylece bakakaldım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Tuhaf ama aklıma
takılan asıl sorun, yaptığım röportajın başlığının yanlış olmasıydı. Ayda, ilk
seri katil değildi.
Yorumlar