Birbirine benzeyen filmler vardır. Konu aynı, final aynı sadece oyuncular değişik. Ben aşkın da buna benzediğini düşünüyorum çoğunlukla aynı şekilde başlıyor, yükseliyor ve tanıdık bir finalle son buluyor...
Arkadaşımın başına gelen de aynı filmin başka bir versiyonu. Başrolde hep o var erkek oyuncu değişiyor ama konu hep aynı.
Sabahın erken saatinde telefonum çalıyor heyecanlı bir ses aşık olduğunu söylüyor.
Nasılda coşkulu; ilk yirmi dakika yeni prensin yakışıklılığından, yaptığı jestlerden, işinden, romantikliğinden söz ediliyor. Ardından ilk buluşma ilk öpüşme ve ilk sevişme ayrıntıları…
Mutluyum, mutlusun, mutlular.
Artık emin aradığı adamı buldu.
Bir hafta sonra ona yaptığım ''Hadi alışverişe gidelim'' teklifim kibarca reddediliyor çünkü yeni prense yemek yapılacak.
Telefon konuşmalarımız da azalıyor. Dışarı pek çıkmıyor artık. Tamamen o'na kanalize olmuş durumda aşkını sömüre sömüre yaşıyor.
Merak ediyor ve öğle yemeğine davet ediyorum.
Geliyor…
Lüleli saçları eskisi kadar lüleli değil nedense, makyaj yapmamış, tırnaklarında ne manikür ne oje ve nedense oldukça yorgun görünüyor. Beraber yaşamaya başlamışlar uykusunu alamıyormuş. Eskisi kadar güzel olmasa da aşık ve mutlu önemli olanda bu diye düşünerek ayrılıyorum restorandan.
Ve birkaç hafta sonra yine sabahın erken saatleri yine onun sesi ama ne heyecan ne de coşku kırıntısı yok.
Artık sevildiğinden endişeli.
Ne romantik sözler ne de sürprizler kalmamış, sevişmiyorlarmış eskisi kadar, eve geç geliyor hatta çoğunlukla kendi evinde geçiriyormuş gecelerini bahanesi de işlerin yoğunluğu ve yorgunlukmuş.
Halletmesi gereken şeyler alması gereken önemli kararlar varmış.
(Tanıdık geldi değil mi?)
Elimden geldiğince teselli etmeye çalışıyorum ve yapabileceği tek mantıklı şey olanı yapmasını öneriyorum. “Rahat bırak, üstüne gitme bakalım zaman ne gösterecek. Çünkü şu durumda onu sık sık aramaya ve görmeye kalkarsa suyu avuçlarında sıkarak tutmaya çalışmaktan başka bir şey yapmış olmayacak ve kurumaya mahkum su daha da çabuk kuruyacak.”
“Tamam” diyor üzgün, umutsuz bir sesle.
İki hafta sonra yine telefonum çalıyor. Ses ''Bitti'' diyor.
Şaşırmıyorum ama şaşırmış taklidi yapıyorum.
Bitirmek için buluşmamış bile yurtdışına çıkmış acilen ve oradan arayabilmiş Dost!!! kalmak istiyormuş.
“Üzülme zaten sana uygun değildi daha iyilerine layıksın (biliyorum çok klişe ama aklıma başka bir şey gelmedi)” diyorum.
Ve bir film daha burada bitiyor.
Birkaç hafta sonra başka bir öğle yemeği…
Lüleli saçları yine lüleli ve parlak, yüzünde çok güzel bir makyaj var, kotuna bayıldım sanırım yeni, tırnaklarında manikür var ve biraz da kilo vermiş. Güzel ve yenilenmiş görünüyor sanki büyük bir felaket atlatmış da kendine gelmiş gibi.
Eskisi kadar neşeli yemeğimizi yiyoruz ve mutlu ayrılıyoruz.
Ama aklıma takılıyor; tüm bu bakım ve güzellik bir sonraki adayı bulmak için mi bulduktan sonra yine aynı boşverdimciliğe dönülecek ve yine mi kapanacak bir ilişki sayfası daha?
Her şey aramak, bulmak, başlamak ve bitirmek arasında.
Ve birkaç gün daha geçtikten sonra çalıyor telefonum yeni biriyle tanışmış harika biriymiş…!
Yorumlar